İYİ Parti´nin Libya Krizi Ve İmzalanan Güvenlik Ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırasına İlişkin Tutumu

İYİ Parti Libya Krizi ve İmzalanan Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırasına İlişkin Tutumuyla ilgili açıklamalarda bulundu.

GÜNCEL 18.12.2019 16:46:42 0
İYİ Parti´nin Libya Krizi Ve İmzalanan Güvenlik Ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırasına İlişkin Tutumu

İYİ Parti tarafından yapılan açıklamada, “İYİ Parti, uluslararası meşruiyete dayalı veya ulusal güvenliğimizi ve çıkarlarımızı doğrudan ilgilendiren konularda askeri işbirliği ve yurtdışına asker gönderme girişimlerini her zaman desteklemiştir. Ancak bu defa, milli güvenliğimizi doğrudan ilgilendiren bir durum söz konusu değildir. Tam tersine, milli güvenliğimize zarar verebilecek ve olası uluslararası yansımaları dikkate alındığında milli çıkarlarımızla bağdaşmayan bir girişim söz konusudur. Libya´da milli güvenliğimizi gerçekten tehdit eden bir sorunun ileride yaşanması durumunda, iktidar TBMM´ye bir tezkere ile başvurursa konu yeniden değerlendirilir. Libya´daki iç savaşla ilgili değerlendirmeler yapılırken ve tutum belirlenirken, sorunun bölgesel çatışmaya dönüşme ihtimali de mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Aksi yönde bir yaklaşım, ülkemizi maceraya sürükleme riski taşıyan tehlikeli bir adım olacaktır. İktidar tarafından ülkemiz Suriye´de benzer bir maceraya sokulmuş, yanlış politikaların yarattığı maliyet, zarar ve ilave tehditlere maruz kalınmıştır. Bu zarar ve tehditler devam ederken milli güvenliğimizi doğrudan ilgilendirmeyen bir iç savaşa taraf olmak, dış politikadaki itibarımız, ulusal çıkarlarımız ve vatandaşlarımızın huzur ve güvenliği açısından hiçbir fayda getirmeyeceği gibi pek çok zarara da neden olacaktır. Öte yandan iktidarın desteklediği Sarraj Hükümetinin uluslararası İhvan Hareketinin (Müslüman Kardeşler) bir parçası olduğu da bilinmektedir. Libya´daki olayların arka planı, Libya´daki durum ve askeri işbirliği mutabakatının önemli unsurları takip eden bölümlerde ayrıntılı olarak izah edilmektedir. Bu hususlar doğrultusunda; - Ulusal güvenliğimizi doğrudan tehdit etmeyen bir iç savaşın tarafı haline gelmemizi ve Mehmetçiğimizin kanının dökülmesini önlemek,

Uluslararası hukuka aykırı şekilde Libya´ya silah ambargosunu daha geniş tarzda ihlal ederek ülkemizin uluslararası hukuk nezdinde uğrayabileceği zararları engellemek, - Milli güvenliğimize halel getirebilecek gizli bilgi ve belgelerin üçüncü tarafların eline geçmesini önlemek, - Yeni bir sığınmacı akınıyla karşılaşmamızın önüne geçmek, - Yıllarca sürebilecek bir iç savaşa taraf olunarak, Suriye´de yaşadığımıza benzer ekonomik, askeri ve siyasi sorunları bertaraf etmek, - Ayrıca, bu iç savaşın bölgesel bir çatışmaya dönüşmesini engellemek önceliklerimiz olmak durumundadır. Bazı çevreler, askeri mutabakat metninin amaçlarından birisinin de, “Mavi Vatan” olarak tanımlanan deniz yetki alanlarımızdaki çıkarlarımızın korunması olduğunu öne sürmektedir. - Deniz yetki alanlarımızla ilgili haklarımızın korunması için Libya iç savaşına doğrudan taraf olunması gerekli değildir. - Deniz yetki alanlarıyla ilgili mutabakat muhtırası, ülkemizdeki iç hukuk işlemleri tamamlanmak suretiyle BM nezdinde kaydedilmiştir. - Deniz yetki alanlarıyla mutabakat metninin 5. maddesi, taraflardan birisinin anlaşmayı değiştirmek istemesi durumunda değişikliğin her iki taraf mutabakatıyla gerçekleşeceği belirtilmektedir. Bu bağlamda Libya´da iktidarın değişmesi halinde “Mavi Vatan”a ilişkin haklarımız ve çıkarlarımızın korunması için hukuki bir zemin mevcuttur. - Kaldı ki, Libya´da iktidarın değişmesi halinde, yeni gelen iktidar da bu mutabakata sadık kalmayı tercih edecektir. Çünkü bu mutabakat Libya´nın bilinen deniz yetki alanını 36 bin km2 artırmaktadır. Buna karşı çıkan bir yönetim, vatana ihanet suçlamasına maruz kalacaktır. Bu nedenle Hafter iktidara gelse dahi mutabakata sadık kalması beklenir. Bu mülahazalar çerçevesinde, Libya ile yapılan Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası´na ulusal çıkarlarımızın korunmasına atfettiğimiz önem tahtında İYİ Parti olarak karşı çıkıyoruz.

Libya´da 2011 Sonrası Gelişmeler ve Mevcut Durum

Libya´da 42 yıl boyunca yönetimi elinde bulunduran Muammer Kaddafi, Arap Baharı´nın etkisiyle 15 Şubat 2011´de başlayan protestolar sonrasında 21 Ağustos 2011´de devrilmiştir. ABD öncülüğünde gerçekleştirilen ve AK Parti iktidarının da desteklediği NATO askeri operasyonu devam ederken, 20 Ekim 2011´de Sirte´de yakalanan Kaddafi halk tarafından linç edilerek öldürülmüştür. Ulusal Geçiş Konseyi adındaki geçici yönetim ülkeyi Temmuz 2012´de ilk özgür seçimlere götürmüş ve Milli Genel Kongre adıyla bir Kurucu Meclis oluşturulmuştur. Ancak silahlı gruplar arasında petrol, iktidar paylaşımı ve kabileler arası kavga nedeniyle çatışmalar başlamış, uzun yıllar Kaddafi´nin en güvendiği isimlerden olan ancak bilahare Kaddafi tarafından CIA ajanı olmakla suçlanarak bir süre hapis yattıktan sonra ABD´ye sürgün edilen General Halife Hafter, Tobruk merkezli olarak silahlı grupları organize etmiş ve 2014 yılında Milli Kongre´nin lağvedildiğini duyurarak başarısız bir darbe girişiminde bulunmuştur. Darbe girişimi ardından Libya fiilen ikiye bölünmüş, Tobruk ve Trablus merkezli 2 ayrı hükümet oluşmuştur. 2015 yılında Fas´ın Suheyrat kentinde imzalanan Libya Siyasi Anlaşması, Trablus´taki Ulusal Mutabakat Hükümeti ve Tobruk´taki Temsilciler Meclisi arasındaki ilişkileri düzenlemektedir. Ancak Libya Siyasi Anlaşması da bölünmeyi ortadan kaldırmamış, Temsilciler Meclisi tarafından “Libya Ulusal Ordusu” komutanı olarak atanan General Hafter, Nisan 2019´da Trablus´daki Fayez Al Sarraj hükümetine karşı bir askeri operasyon düzenlemiş ancak başarısız olmuştur. Hafter güçlerinin Trablus çevresindeki ablukası ve saldırıları devam etmektedir. Trablus´taki Sarraj hükümeti, meşruiyetini 2015 yılında BM gözetiminde imzalanan Libya Siyasi Anlaşması´ndan almaktadır ve BM nezdinde tanınan resmi makamdır. Sarraj hükümeti ayrıca Türkiye ve Katar tarafından desteklenmekte, İtalya ve İngiltere ise petrol ve ekonomik ilişkiler nedeniyle Sarraj hükümeti ile ilişkilerine devam etmektedirler. Tobruk´taki Hafter güçleri ise başta Rusya ve Fransa olmak üzere Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Yunanistan gibi bölge ülkeleri ve diğer çok sayıda ülke tarafından desteklenmektedir. Türkiye, 4 Nisan 2012 tarihinde Libya ile bir askeri işbirliği mutabakat muhtırası imzalamıştır. Bu mutabakat muhtırasının amacı, Libya´da siyasi yapının yeniden oluşturulması sürecinde güvenlik güçlerinin teşkil edilmesine katkı sağlayarak istikrarsız ortamın bir an önce son bulmasını temin etmektir. Ancak, 2015 tarihli Libya Siyasi Anlaşması´na rağmen iç savaşa engel olunamamış ve istikrar temin edilememiştir. Halife Hafter´in Trablus´daki hükümete yönelik yaptığı operasyonlarda da Türkiye, İHA ve askeri araçlarla Ulusal Mutabakat Hükümeti´ne destek olmuş, Sarraj yönetiminin yanında yer almıştır. 27 Kasım 2019 tarihinde Ulusal Mutabakat hükümetiyle iki farklı mutabakat imzalanmıştır. Bunlardan ilki, Türkiye ile Libya arasındaki deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkindir. Bu anlaşma ile Türkiye´nin Doğu Akdeniz´deki haklarının korunması ve uluslararası hukuk nezdinde kayda geçirilmesi amaçlanmıştır. Doğrudan ulusal güvenliğimiz ve Doğu Akdeniz´deki çıkarlarımızla ilgili olan bu mutabakata İYİ Parti olarak destek verilmiş; hatta bunun geç kalınmış bir adım olduğu belirtilmiştir. Ancak aynı tarihte Libya ile imzalanan askeri işbirliği ve güvenlik konularına ilişkin mutabakat muhtırası, doğrudan milli güvenliğimizle ve ulusal çıkarlarımızla ilişkili olmayan ve Libya´daki iç savaşın bir tarafı haline gelmemize neden olabilecek, gayet riskli bir adımdır.

Mutabakat Metninin Unsurları

Askeri işbirliği mutabakat muhtırası, 27 Kasım 2019 tarihinde Trablus´daki Ulusal Mutabakat Hükümeti´yle imzalanmıştır. Mutabakat metni çok sayıda muğlak ve ucu açık hüküm içermektedir. Metinde şu hususlar bilhassa dikkat çekmektedir: Askeri eğitim alanında işbirliğine ek olarak, savunma sanayii, terörizmle ve yasadışı göç ile mücadele gibi pek çok alanda işbirliği öngörülmektedir. - Trablus hükümeti, Hafter güçlerini terörist gruplar olarak nitelendirmekte ve terörle mücadele ifadesiyle, Hafter güçleri ile mücadele kastedilmektedir. - Türkiye, Trablus hükümetine Hafter güçleri ile mücadelede yardım ederken, Hafter güçlerinin birlikte hareket etmekte olduğu, başta Rusya ve daha az belirgin olmakla birlikte ABD olmak üzere pek çok güçlü aktörü de karşısına almakta ve bu mücadelede yanında sadece Katar bulunmaktadır. - Ulusal güvenliğimizi doğrudan ilgilendirmeyen bir konuda birçok ülkeyi karşımıza almak, milli güvenliğimizi desteklemenin aksine ciddi bir milli güvenlik riski oluşturmaktadır. Dışişleri Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı tarafından, mutabakat kapsamında herhangi bir muharip kuvvetin Libya´ya gönderilmeyeceği öne sürülse de, iktidar tarafından yapılan açıklamalar, bunun aksini işaret etmektedir. - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yaptığı bir açıklamada, Libya´dan talep gelirse asker ve askeri araç desteği gönderilebileceğini belirtmektedir. - Zaten uzun bir süredir Trablus hükümetine İHA´lar ve askeri araçlarla destek olunduğu kamuoyuna yansımaktadır. - Birkaç gün önce uluslararası basında yer alan haberlere göre Trablus´u ablukaya almış olan Hafter güçlerinin, Türkiye´ye ait bazı İHA´ları düşürdükleri belirtilmektedir. - Mutabakatın 3. Maddesine göre hükümet, “kara, deniz, hava araç, gereç, silahları, bina ve araziyi” mülkiyeti elde olmak kaydıyla Trablus hükümetine tahsis edilebilecektir. - Mutabakata göre taraflardan biri diğer Tarafa “personel veya savunma ve güvenlik kuruluşları mensubu sivil şahıslar” gönderebilecektir. Bu tanımdaki “savunma ve güvenlik kuruluşları” net olarak tanımlanmamış; “sivil şahıslar”ın nitelikleri belirtilmemiştir.

- Bu maddelerdeki “personel” ve “hizmet” birlikte düşünüldüğünde, mutabakat ile Libya´ya asker gönderme yetkisi, TBMM ve milletin iradesi devreden çıkartılarak doğrudan iktidara verilmiş addedilmektedir. - Yukarıda belirtilen hususlar, bu mutabakat metninin aslında örtülü bir asker gönderme tezkeresi olduğu izlenimi yaratmaktadır. - Mutabakatın, bugünkü iç savaş koşullarında yapılması, Türkiye´yi doğrudan iç savaşa taraf yapmakta ve Suriye krizi benzeri bir soruna sürüklemektedir. BM Güvenlik Konseyi´nin 2011 yılında aldığı 1970 sayılı karar, Libya´ya yönelik silah ambargosu uygulanmasını öngörmektedir. İmzalanan mutabakat kapsamında gönderilecek silah ve teçhizat, BM Güvenlik Konseyi kararına aykırıdır ve uluslararası hukukun ihlal edilmesi anlamı taşımaktadır. - AK Parti iktidarının zaten uzun süredir Libya´ya silah ve teçhizat yardımı yaptığı, çeşitli gayri-resmi kanallarca teyit edilmiştir. - Ayrıca Fayez Al Sarraj´ın 31 Temmuz 2019´da yaptığı bir açıklama da bu durumu teyit etmektedir. - Son olarak 11 Aralık´ta yayınlanan 9 Aralık 2019 tarihli BM Libya Uzmanları Paneli Raporu, Türkiye, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri´nin düzenli olarak ve aşikar bir şekilde Libya´daki çatışmanın taraflarına silah sağlamakta olduğu belirtilmiştir. Mutabakatın 7. maddesinde “gizlilik dereceli bilgi ve malzemenin güvenliği” konusunda önemli bir risk mevcuttur. - Libya´da hükümetin değişmesi ve bize husumet besleyen tarafların yönetime gelmesi durumunda, gizlilik dereceli bilgi ve malzemeden dolayı ülkemize karşı oluşabilecek risklere karşı herhangi bir tedbir alınmamıştır. 15 Aralık 2019 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan 1834 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile 16 yaşından küçük ve 55 yaşından büyük Libya vatandaşlarına vize muafiyeti getirilmiştir. - Bu karar öncelikle Libya´da iç savaşın daha kritik bir aşamaya gelmekte olduğunun işaretidir. Bu kararla, silah altına alınamayacak kişilerin ülkeden kaçırılması amaçlanmaktadır. - Libya´daki gelişmeler bu kadar kritik bir aşamaya gelmişken yapılan askeri mutabakat, iç savaşın körüklenmesi anlamına gelmektedir.

Bu anlaşmanın caydırıcı olması düşünülüyor olabilir ancak gelişmelere bakıldığında bunun tam aksi sonuç yaratması ve iç savaşın şiddetini kışkırtıcı bir rol oynama ihtimali yüksek gözükmektedir. - Türkiye gibi köklü bir devlet geleneğine sahip olan ve Libya dahil olmak üzere bölgede yüzyıllarca hakimiyet kurmuş bir ülkenin, barışçıl yöntemlere odaklanmak yerine iç savaşı tahrik edebilecek girişimlere yönelmesi, iktidarın Libya´da bir gizli gündeme sahip olduğu izlenimi uyandırmaktadır. - Getirilen vize muafiyeti, Suriye´den olduğu gibi belki onbinlerce, hatta yüzbinlerce Libyalı´nın Türkiye´ye iltica etmesi sonucunu beraberinde getirecektir. Suriyeli sığınmacılar sorunu henüz en ağır tarzda yaşanırken bir de Libyalı sığınmacılar sorunu ortaya çıkacak, ülkemizde toplumsal ve ekonomik huzursuzluklar artacaktır.' denildi.


Pazar 19 ° / 6.7 °
Pazartesi 20.1 ° / 10.6 °
Salı 19.6 ° / 5.8 °