Genç Kalemler


BİR BALERİNİN ÇÖKÜŞÜ


 

   Hanımefendi... Hanımefendi hey! ne kadar bağırsam da duymuyordu beni arkasından yetişmeye çalışıyordum ama o kadar hızlı koşuyordu ki yetişemiyordum ah! Bir de bu kalabalık beni alıp götürüyordu o da vardı tabii.

Kadına yetişememenin hüsranıyla elimdeki balerin ayakkabısına baktım sonra bir anda aklıma elime tutuşturulan ilanı geldi acaba dedim kendi kendime Paris´teki opera gösterisinde mi yer alacaktı. Bir anlık refleksle koşmaya başladım… Bu hafta Paris e gidecek olan son trendi.

İstasyona vardığımda sağ sola bakınırken paltosundan tanıdığım genç kadının bindiği vagona doğru koşmaya başladım. Heyhat! Bendeki bu şans olmasaydı tren hareket etmeye başlamazdı. Gitgide hızlanan trene yetişemiyordum, daha da hızlanıp son vagonun demirine parmak uçlarımla dokundum. Tutunamayacağımı düşünmeye başlarken demiri sımsıkı kavradım ve son gücümle merdivene atlayıp yere yığıldım, nefesimi düzenlemeye çalışırken görevli geldi. Kaşları olduğunca çatık, gözleri kısık, ince dudaklarını daha da birbirine bastırıp bana hesap sorarcasına bekliyordu.

Boğazımı temizleyip söze atıldım:

-Şey, ee  ben Paris´e gidecektim!

-Farkındayım. (Sanırım sinirli…)

-Bilet parasını iki katını veririm.

Evirip çevirmeden uygun bir teklif sundum. Sanırım ilgisini çekmişti, yüzü gevşedi ama bu sefer tek kaşı kalktı, beni şöyle bir boydan boya süzerken dudaklarımı birbirine bastırarak gülümsemeye çalıştım. Bir süre yüzüme baktı ve sonunda konuşmaya başladı:

-Ya almazsam ne olacak? 

Şimdi de ukala bir tavırla cevap verdiği için ben de aynı şekilde.

-Beni hareket eden bir trenden atacak değilsin herhâlde!

-Ama en yakın istasyonda trenden seni atarım.

-O zaman gidiş ücretini almamış olursun senin kaybın, benim değil.

Dediklerimi biraz düşündükten sonra sunduğum teklifi kabul etti.

Son vagonun  koridorunda gezinirken yolculuk yapan insanlar düzenli bir şekilde  değil de karışıktı herkes tanıdığının yanında ikişerli oturuyordu, tek oturanlar da var ama onlar hiç oralı değil gibi. En arkaya gidip diğer vagona geçmek için kapının kolunu tuttum arkama dönüp görevliye baktım şapkasını gözünün önüne kadar indirmiş horluyordu. Kapıyı yavaşça açtım  esen rüzgar bütün soğukluğuyla yüzümü dondurdu. Temkinli bir şekilde diğer vagona geçtim. Vagonun camından içeri baktım, görevli yoktu.

 İçeri geçtiğimde önceki vagon kadar olmasa da burada da kasvetli bir hava vardı. Uyuyan insanları rahatsız etmeden genç kadını aramaya başladım, gözlerimi her sırada gezdiriyordum. Buralarda görünmüyordu diğer vagona geçmek için derin bir nefes aldım içeride girdiğimde sıcaklık yüzüme vurmuştu, Aynı anda yüzüm kızarırken vagonun diğer ucunun karanlıkta kalan köşesinde onu gördüm. Yüzüne pencerenin gölgesi çapraz bir şekilde düşmüş bir tarafı karanlık diğer tarafı da aydınlıktı. Hafif bir duraksamanın ardından hareket etmeye başladım. Yanına vardığımda beni fark etmedi. Karşısına oturdum. Şimdi fark etti. Garip bir şekilde bana bakıyordu. Yüzüme, onu bulma heyecanıyla birlikte yayılan gülümsememe  takılmıştı masmavi gözleri ve kim  olduğumu çok merak ediyordu.  Tam konuşacakken  ben söze atıldım:

-Öncelikle böyle izin istemeden oturduğum için özür dilerim ve merhaba! Ayrıca ismini tam olarak söylemediğim caddede bale ayakkabını düşürdün bu arada (elimdeki ayakkabıyı göstererek) bale ayakkabısı diyorum ama bunlara ne deniyor?

Gergin yüzü, gülümsemeyle kaplandı.

- poin ya da puont denir

Ağzımdan benden bağımsız şekilde garip bir ses çıktı:

-O ne be! Daha garip bir isim yok muydu onu koymuşlar, poin´le balerin ayakkabısını nasıl bağdaştırmışlardı. Bu düşüncemi aynı şekilde dile getirmiştim, tabii haliyle güldü.

Sık olmasa da sohbet ederek vakit geçirdik beni gösteriye davet etmeyi de ihmal etmemişti. Ben de kibarca kabul etmiştim(!) Ehh! Oraya kadar gidiyoruz, bari bir gösteri izleyelim değil mi?

Trenden yeni indik, gösteri başlamak üzereydi. Bu yüzden Bella hızlı hızlı koşmak zorundaydı. Kızın yetişmesi gerekiyordu ama beni de arkasından sürüklüyordu, çekiştirmemesini söylesem de dinlemiyordu beni. Söylene söylene çoktan Palais Garnier´e gelmiştik, büyük kapılarından içeri girmiştik bile. Nefes kesen bir güzelliği vardı, devasa merdiven; altın varaklarla kaplıydı. mükemmel bir işçiliğe sahipti. Merdivenleri bir solukta çıktık. O sahne arkasına geçerken bende seyircilerin arasından geçip kendime boş bir koltuk buldum. İyi ki Bella trendeyken bana bilet vermişti. Yoksa bu karmaşada vermeyi unuturdu ve ben de bu duruma üzülürdüm. Neyse herkes yerine geçtikten sonra ışıklar kapatılmış sahne aydınlatılmıştı. Bir anda etraftaki uğultular fısıltı halini aldı. Yalan yok, böyle bir yere ilk defa geliyorum. Heyecanlıydım. Genellikle asosyal bir insan olduğumdan eş dostla da pek görüşmezdim.

Bella sahneye çıktığında tüm salon sustu ve daha önce binlerce kez çalıştığı hareketleri yapıyordu. İsmini bilmediğim dönüşler vs.  O, kuğu misali havada süzülüyordu adeta. Arkasından erkekler gelip ona eşlik etmeye başladılar. Dehşet veren, adeta tek beyinden komut alırcasına ortaya konan bu mükemmel uyum salonu büyülerken gelen erkekler bir anda yok oldular. Bella yine tek başına gösterisine devam ederken bacağında sakladığı bıçağı çıkardı ve onu belinden yukarı doğru sürükleyip tam göğsünün ortasına sapladı. Bembeyaz kuğuyu kırmızının koyu tonları kaplıyordu artık.

Şimdi anlamıştım bu sıradan bir gösteri değildi, bir vedaydı.

Ölüm, onu seçmemişti; o ölümü seçmişti. Ve, bu kararını herkesle paylaşıp ölümün kendisi için o kadar da zor olmayacağını bizlere göstermek istemişti. Nedenini bilmiyorum belki kimse bilemeyecek birkaç saattir tanıyorum ama şunu iyi biliyorum ki onun yaşadığı şeyleri içine atması, yakınındaki insanları üzmemek içindi.Ve o, kendi iyiliğiyle, çevresindeki kötülükle aramızdan ayrıldı. 

 

İPEK YILMAZ

9/A

İMKB GÜZEL SANATLAR LİSESİ